Zorbalık Artık Oyun Gibi Oynanıyor
Zorbalığın oyun gibi yaşandığı ama derin izler bıraktığı bir park anı üzerinden, çocukluktaki kötülüğün tohumlarını sorgulayan bir metin.
Geçenlerde kızımla parka gittik.
Henüz dört yaşında.
Küçük bir grubun oyununa katılmak istedi.
Birini tanıyordu içlerinden. Yaklaştı, konuştu. Ama istemediler.
Oynamıyorlarmış.
Bir süre sonra gelip kızımın bindiği salıncağı hızla sallamaya başladılar.
O direndi önce. Sesini yükseltti.
Ama sonra, doz arttı.
Bir anda hep birlikte bağırmaya başladılar.
Kızımın yüzüne hunharca bağırarak salıncağı daha da sert sallamaya devam ettiler.
O an…
Kızımın korkudan titreyen sesini, ama daha çok onların yüzünde beliren o öfkeyi, o parlamayı unutamıyorum.
Gözlerinden çıkan alev gibi bir şeydi.
Ve biz, bir an eşimle göz göze gelip aynı şeyi düşündük:
“Bu kadar küçük bir bedenden bu kadar büyük bir öfke nasıl çıkabiliyor?”
Gerçekten şaşırdık.
Çünkü bu artık sıradan bir dışlama değildi.
Bu, neredeyse fiziksel bir saldırganlık haline gelmişti.
Ve neyin üstüne kurulduğunu anlamak istedik.
Ve sonra, kızım kucağımdayken geldiler yine.
Alay etmeye, laf atmaya devam ettiler:
“Bak biz ne aldık salıncağımıza!”
“Üstün pis olmuş, dondurma dökülmüş!”
Gülerek, yüksek sesle, tekrar tekrar.
O an içimde bir cümle kuruldu:
“Bu kadar erken mi gerçekten?”
Ben orada ezilmedim.
Kızımı aciz ya da zayıf da görmedim.
Ama şunu çok net gördüm:
Kötülük, artık daha ince, daha örgütlü, daha sessiz başlıyor.
Ve çok daha erken yaşta.
Çocuklar artık sadece oyun oynamıyor;
birbirlerine üstünlük kuruyor, dışlıyor, alay ediyor.
Ve bunu yaparken bir tür keyif geliştiriyorlar.
Ve bu çocuklar, bir yetişkinin yanında bile durmaktan çekinmiyorlar.
Kızım kucağımdayken bile geldiler.
Bu ne demek?
Bu davranış, birkaç şeyi çok açık gösteriyor:
🔸 Sınır tanımıyorlar.
Yetişkinin orada olması, durmaları için bir sebep değil.
Demek ki daha önce sınırla karşılaşmamışlar.
Ya da karşılaştıklarında sonuçsuz kalmış.
🔸 Empati kuramıyorlar.
Ağlayan bir çocuğun annesine sığınması…
Normalde dokunur insana.
Ama dokunmuyorsa, o duyguyla hiç tanışmamış olabilirler.
Ya kendi duyguları bastırılmıştır… ya da başkalarının duygularına hiç temas edememişlerdir.
🔸 Güç gösterisi yapıyorlar.
Birlikte hareket ederek bir çocuğu hedef almak ve ardından güle oynaya üstünlük kurmak…
Bu bir oyun değil.
Bu bir model.
Büyüdüklerinde başka sahalarda, başka insanlara karşı sürdürecekleri bir davranış biçimi.
Peki bu çocuklar neden böyle?
Çünkü çocuklar böyle doğmuyor.
Böyle öğreniyorlar.
Evde, sokakta, okulda, televizyonda, sosyal medyada gördüklerini model alıyorlar.
Bizim neye güldüğümüzü, kimi “pis”, kimi “güzel”, kimi “bizden” saydığımızı fark ediyorlar.
Ve bunu taşıyorlar: oyun parkına, sınıfa, hayata.
Bazı davranışlar karşısında susuluyor.
Bazı sözler ödüllendiriliyor.
Bazı dışlamalar “çocukça” sayılıyor.
Ve biz, fark etmeden büyütüyoruz o karanlık kökü.
Ve bir şey daha:
Empati, gelişmesi zaman alan bir beceridir.
Ama gelişmesi için önce var olması gerekir.
Bir çocuk başkasının ağladığını görüp, “Ne olmuş yani?” diyorsa…
Büyük ihtimalle ya duygularını tanımıyordur,
ya da bir başkasının duygusuyla hiç karşılaşmamıştır.
Yani sadece “duyarsız” değil; duygularla tanışmamış olabilir.
Bu yüzden “çocuk işte” demek yetmiyor artık.
Çünkü bu ‘çocukluk’ hali değil.
Bu, başkasının sınırını tanımadan büyümüş bir davranış biçimi.
Ben kendi çocuğuma empatiyi, sınırı, sevgiyi öğretmeye çalışıyorum.
Ama karşısına çıkan çocuklar bunu hiç duymamışsa…
İyi olmak bazen çok yalnızlaştırıcı olabiliyor.
Yine de inanıyorum:
İyi olmak bir lüks değil.
Bir mücadele.
Ve ben, o mücadeleye kızımla birlikte şimdiden başlıyorum.